Yrd.Doç.Dr.Şükrü Cicioğlu

Yrd.Doç.Dr.Şükrü Cicioğlu

TÜRKİYE’DE FAİZ,MEVDUAT VE KREDİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Yrd.Doç.Dr.Şükrü Cicioğlu

TÜRKİYE’DE FAİZ,MEVDUAT VE KREDİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Bir ülkede fiyat istikrarını sağlamakla mükellef olan en önemli kurum Merkez Bankası’dır. Her ülke kendi ekonomik yapısında sağlıklı bir gelişme elde etmek ve fiyatlar genel düzeyindeki istikrarı korumak için yetkisine verilen birçok aracı kullanmaktadır. Faiz oranlarını değiştirme yetkisi bunlardan belki de en önemlisidir. Merkez bankaları faiz oranlarını değiştirerek piyasadaki para arzını genişletir veya daraltabilir. Merkez Bankası faiz oranını artırdığında insanlar mevduata para yatırmak için farklı diğer likit kaynaklardan çekilip ülke paralarını talep etmeye başlarlar. Zira kendi ülke paralarıyla mevduata para yatırmak daha cazip hale gelir. Gerçek ve tüzel kişiler kar elde etmek için mevduat hesaplarına yöneldiğinden ellerindeki diğer kaynakları paraya çevirerek bankalara yatırmaya başlarlar. Doğal olarak talebi yükselen para biriminin değeri de bu itibarla kaçınılmaz şekilde yükselmeye başlar. Benzer şekilde faiz oranı düştüğünde de paranın değeri düşecektir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) ve Türkiye Bankalar Birliği’nin (TBB) sitelerine baktığımızda Türkiye uygulamasında bankalardaki mevduatın ortalama vadesinin 3 ay, bankaların açtığı kredilerin ortalama vadesinin ise 1 yıl olduğunu görüyoruz. Bankaların mevduata verdiği faiz ile kredilere uyguladıkları faiz arasında kredi faizleri lehine 4 – 5 puan fark olduğunu saptayabiliyoruz.

 

Mevduat

Kredi

Ortalama Vade

3 Ay

1 Yıl

Ortalama Faiz

10

15

Yani, bankalar kaynaklarını ortalama olarak yıllık yüzde 10 faizle ve 3 ay süreyle toplamakta ve bunları 3 ayda bir yenilemektedirler. Buna karşılık kullandırdıkları paraları yıllık yüzde 15 faizle ve ortalama olarak 1 yıl süreyle vermektedirler.

Bankalara yatırılan mevduatın vadesinin kısa olmasının nedeni ise, bankaların, Merkez Bankasının uyguladığı para politikasına güvenerek ileride enflasyonun ve dolayısıyla faizlerin düşeceğini bekledikleri için daha uzun vadeye farklı faiz vermemeleri, böylece ileride düşecek enflasyona yüksek faizle bağlanmak istememeleridir. Buna karşılık kişiler, kendi deneyimlerinden hareketle, ileride enflasyonun düşmeyeceği ve faizlerin yükseleceği beklentisi taşımakta ve o nedenle ileride artabilecek olan faizler yerine bugünkü faizlerle uzun vadeli bağlanmak istememektedirler. Bu yaklaşım kişilerin mevduatlarını kısa vadeli oluşturmaları sonucunu getirmektedir.

Böyle bir ortamda A Bankasına Mehmet Bey’in yıllık yüzde 10 faizle ve 3 ay vadeyle 10.000 TL mevduat yatırdığını düşünelim. Aynı gün Cemil Bey, A Bankasından bu 10.000 TL’yi yüzde 15 faizle 1 yıllığına kredi olarak almış olsun. 3 ay sonra Mehmet Bey’in yatırdığı 10.000 TL’nin vadesi dolduğunda faizlerin yüzde 11’e çıkmış olduğunu düşünelim. Bu durumda A Bankası, Mehmet Bey’e yüzde 10 yerine yüzde 11 faiz vererek mevduatını yenilemesini sağlayacaktır. Aksi takdirde Mehmet Bey, parasını A Bankasından çekip yüzde 11 faiz veren başka bir bankaya yatırır. A Bankası zorunlu olarak Mehmet Bey’in mevduatının vadesini 3 ay daha ve bu kez yüzde 11 faiz vermeye razı olarak uzatırken kredi verdiği Cemil Bey’in geri ödemesine daha 9 ay olduğu için kredinin faizini artıramayacaktır. A Bankasının maliyetleri artmış ama kazancı değişmemiştir. Sonuçta A Bankası, faiz artışından kazançlı değil zararlı çıkmış olmaktadır.

Diğer yandan Türkiye’de yatırımcıların şikayet ettiği konulardan birisi kredi faiz oranlarının yüksekliğidir. Gerçekten de reel kesim, yüksek faiz oranları ile elde ettiği krediyi geri dönmekte büyük zorluklar çekmektedir. Fon talep edenlerdeki genel kanı durumun bankaların yüksek kar marjı elde etme çabasından kaynaklandığıdır. Bankaların esas fonksiyonu, finansal sistemin fon toplayan en önemli kurumsal birimleri olarak, topladığı fonları talep eden yatırımcılara ulaştırmaktır. Bankalar açısından en büyük karlılık göstergelerinden birisini mevduat–kredi arasındaki kazancı oluşturmaktadır. Finansal sistemin efektif biçimde işleyebilmesi için hem bankacılık sektörü hem de üretici ve tüketiciler açısından maliyetlerin minimize edilmesi gerekmektedir. Türkiye’de reel sektörün en önemli sorunu fon temini olarak ifade edilebilir. Öz kaynakları yeterli olmadığından yatırımlar açısından sık olarak yabancı kaynaklara başvurulmaktadır.

Bankalar açısından durum incelenirse, belli bir faiz ödeyerek elde ettikleri kaynağı, diğer maliyetlerini ve kar marjını ekleyerek belirledikleri faiz oranından kullandırmaktadırlar. Faiz dışı maliyetleri ifade etmek gerekirse öncelikle işletme giderleri sayılabilir. İşletme giderleri, faaliyetlerin sürdürülebilmesi için yapılan personel, bina, teçhizat vb. harcamalardan oluşmakta ve bankalar için elde edilen kaynağın maliyetini artıran bir kalem konumunda bulunmaktadır.

Daha detaylı anlatırsak, bir banka öncelikle mevduata ödediği faizden, faizin ’i oranında gelir vergisi ve yüzde 15’lik verginin yüzde 10’u oranında Savunma Sanayi Destekleme Fonu keserek devlete ödemektedir. Ayrıca bankaların toplamış olduğu mevduata ilişkin mevduat munzam karşılığı ve disponibilite adı altında yükümlülükleri bulunmaktadır. Bankalar topladıkları TL mevduatları için yüzde 6 oranında mevduat munzam karşılığı, yüzde 8 oranında ise disponibilite bulundurmak zorundadır. Bunun dışında kullandırılan kredinin faiz oranının yüzde 5’i oranında Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi, yüzde 3’ü oranında Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu devlet tarafından alınmaktadır. Görüldüğü üzere henüz işletme giderleri kar eklenmeden ciddi maliyet oluşmaktadır.

Sonuç olarak, bankaların etkin bir şekilde aracılık faaliyetlerini yerine getirebilmesinde vergi, fon ve diğer yasal yükümlülüklerin ağırlığının azaltılması gerekliliği göze çarpmaktadır. Bu giderler maliyet yapısında artışa sebep olmakta ve kredi maliyetlerini de artırmaktadır. Ayrıca makro ekonomik istikrar ve işletme maliyetlerinin azaltılması da kredi maliyetlerinin düşmesinde etken olarak görülmektedir. Bunun dışında bankaların faiz artışından değil faiz düşüşünden kazançlı çıkan kurumlar olduğu verilen örnekte de görülmüştür.

Yazarlar